Avcılar Ispartuvan Çayırı sit

Merhabalar Tebernüş bey. Ispartuvan çayırı 676 parsel de 1500 metrekare yerim var.Taşınmazda şöyle bir şerh var ''korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır''.İlerde imara açılma ihtimali varmı sizce? hemen ilerisinde emlak konut aynı yerde konut yapmaya başlamış.Şimdiden teşekkürle.Saygılar.

Cevap : Merhaba. Rica ederim. Teorik olarak yok. Ama Türkiye'yi anlamanız için aşağıdaki yazıyı okuyun: Türkiye'de olması beklenenler değil, olması imkânsızlar gerçekleşir! Konuyu biraz uzatacağım. Gazeteci Haşim Akman'ın sorup rahmetli Prof. Dr. Güngör Uras'ın yanıtladığı Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu kitabına gideceğiz. - Sizin ABD gezilerinizden birinde başınızdan geçen ilginç bir olay vardı. Yüzümüze ayna tutmak bakımından da hayli ilginç. Anlatır mısınız? Ecevit'in size yazdığı mektupda da bu olaya gönderme var çünkü. - ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı ekonomik ambargo'nun kaldırılmasını sağlamak amacıyla TÜSİAD, 1975 yılında gerçekleştirilen ilk geziden sonra 24 Nisan- 2 Mayıs 1977 tarihlerinde bir gezi daha düzenledi. Feyyaz Berker başkanlığında 12 TÜSİAD üyesinin katıldığı bu geziden daha önce söz etmiştim. Ben, genel sekreter olarak heyetin görüşeceği Kongre üyeleriyle temasları düzenlemek için Washington'a önceden ulaştım. Orada da bana Washington'u çok iyi tanıyan Altemur Kılıç yardımcı oldu. Altemur Kılıç'ın ABD'de geniş bir çevresi vardı. Programla ilgili Dışişleri Bakanlığı'na birlikte gittik. Türk Masası sorumlusu (daha sonra İzmir'e konsolos olarak gelen) Elaine Smith isimli bir kadındı. Elaine Smith bir süre Ankara'da, ABD Büyükelçiliği'nde bulunmuş, çok kişiyi tanımış, Bülent Ecevit'in dostluğunu kazanmış sempatik bir hariciyeciydi. O yıllar Brzezinski çok önemli biri olduğundan, ben heyet için Brzezinski'den randevu peşindeydim. Elaine Smith konuşma sırasında bana dönüp "Güngör" dedi, "Brzezinski'nin yardımcısı seni çok iyi tanıyor. Neden sen doğrudan doğruya gidip onun yardımını istemiyorsun? Biraz önce konuşuyorduk, senin ismini duyunca, tanıdığını, görmek istediğini söyledi" dedi. Ben tabii çok şaşırdım. Söylediği ismi hiç hatırlamıyordum. "Beni nasıl tanıyabilir? Herhalde bir yanlışlık var" dedim. Elaine Smith hemen telefonu çevirdi. O söylediği kişiyi buldu. "Güngör benim yanımda. Sana ne zaman gelsin?" diye sordu. Sonra, "Brzezinski'nin yardımcısı sizi bekliyor" dedi. Yanından ayrılırken de beni daha fazla merakta bırakmamak için küçük bir açıklama yaptı: "Brzezinski'nin yardımcısı bir süre Ankara'da 'humpy- dampy business'taydı. Ankara'da çok tanıdığı vardır." - Brzezinski'nin yardımcısını nerede göreceksiniz? - Altemur Kılıç'la birlikte Beyaz Saray'ın yanındaki dev Executive Office binasına gittik. Brzezinski'nin çalışma odası da bu binadaymış. İsimlerimiz daha önce verildiğinden, sıkı güvenlik kademelerini kolayca geçtik. Binanın muhteşem merdivenlerinin başında sakallı, dev gibi bir adam çıktı karşımıza. "Güngör! Hoş geldin!" diye Türkçe hitap edip elimi sıktı. Allah Allah, ben adamı hiç tanımıyorum. Hafızamı ne kadar zorlarsam zorlayayım, yok! Bir yandan da "Benim tanımadığım bu adam beni nasıl tanıyor?" diye düşünüyorum. Ben böyle düşünürken o "Planlama'daki arkadaşlar ne yapıyor? Hikmet Çetin hâlâ Planlama'da mı? Sahi, senin karın Nuran da Planlama'da Hikmet Çetin'le odada otururdu değil mi? Nuran da Planlama'dan ayrılıp İstanbul'a geldi mi?" diye peş peşe sorularıyla beni şaşırtmaya devam ediyordu. Brzezinski'nin yardımcısı sonunda halime acı- olmalı ki durumu açıklığa kavuşturdu. "Sen beni hatırlamadın... Ben Ankara'da AID'de (Amerikan Yardım Teşkilatı) çalışıyordum. Görevim DPT ile ilgili bilgileri toplamaktı. Onun için sık sık Planlama'ya gelirdim. Genelde Hikmet Çetin ile görüşürdüm ama birkaç kere seninle de görüştük." Durum anlaşılmıştı. Bir süre sonra sohbet derinleşti. Brzezinski'nin yardımcısı Türkiye hatıralarından söz etti. Bunlardan biri çok, hem de çok ilginçti. - Neymiş hatırası? - "Ben size nasıl Türkiye uzmanı olduğumu anlatayım" dedi ve anlattı: "CIA Türkiye'de olup bitecekleri önceden bilmek ister. Bunun için de Türkiye'nin geleceği hakkında isabetli tahminler yapmak gerekir. Türkiye'nin geleceği hakkında tahminde bulunmak çok çok güçtür. Ben Türkiye'nin geleceği hakkında tahmin yaparken, elime bir kâğıt alırdım. Kâğıdı yukarıdan aşağıya tam orta yerinden bir çizgi ile ikiye böler, çizginin sağ tarafına, yukarıdan aşağıya, normal koşullarda Türkiye'de kısa, orta ve uzun vadede neler olması gerektiğini, neler olabileceğini sıralardım. Sonra çizginin öbür bölümüne geçerdim. Çizginin sağına sıraladığım, normal olasılıkların tam tersini, mantıken olamayacağı sanılanları, olması imkânsız sayılanları yukarıdan aşağıya yazardım. En sonunda sağ taraftakileri, normal koşullarda olması gerekenleri çizer, soldaki olmayacağı sanılanları daktiloyla rapor haline getirir ve merkeze bildirirdim. Türkiye'de olması beklenenler değil, olması imkânsızlar gerçekleşir. Türkiye sürprizler ülkesidir. Bu sayede ben başarılı bir Türkiye uzmanı oldum! Kimsenin tahmin edemeyeceği gelişmeleri önceden bilme becerim yüzünden takdir edildim. Yükseldim..."